Ben Yazacağımı Yazdım!
Hiçbir şey yazmak istememek gibi bir psikoloji vardır, bunu bilenler bilir. Yazma ile işi olmayanlar bu durumu, “Konuşmak istemiyorum” ile anlatmaya çalışırlar. Sözün bittiği yer diye bir sınır vardır. Bu sınırı aştığında konuşan da dinleyen de nafile bir döngü içerisine girmiş olur.
Bir şey yazmak istememek ile tek kelime konuşmak istememek arasındaki farka gelince, biri kelimeleri cümle olmaya ikna edememek diğeri ise boşa kürek çekmektir.
Yazan insan bu safhaya nasıl gelir? Yazdığı her cümlenin uçuculuğuna kanaat getirdiğinde yazmak artık bir içsel şölen olmaktan çıkıp zorunlulukların dayattığı bir şey halini alır.
Konuşan insan ise Arapça bir deyimle söyleyecek olursak “kellim kellimla yenfa” (konuş konuş faydasız) olduğunu, kendisine bu kadar çabadan sadece kocaman içi boş bir yorgunluk kaldığını fark ettiğinde sükuta sığınır, sessizliği tercih eder.
Nasihat ve tebliğ noktasında da bu böyledir. Nitekim A’la Suresi 9. ayette, “Şayet fayda sağlıyorsa öğüt ver” (Fe zekkir in nefaatizzikra) buyrulur. Faydadan maksat atılan taş, ürkütülen kurbağa değil, mesajın son kertesine kadar yerine ulaşmasıdır. Zira yapılan iyiliklerin hardal tanesi kadar ufak bile olsa yerine ulaşacağı ilahî bir hakikattir. Problem olan, hardal tanesi seviyesine bile ulaşamamak ve bu zamanı boş yere cepten harcamaktır.
Hiçbir şey yazmak istemeyen yazarların halet-i ruhiyesine inecek olursak şu mazeretlerle karşılaşırız:
* “Bu zamana kadar yazdım da n’oldu?” sendromu: Her yazı uzağa fırlatılan bir taştır. Yazar bu taşın nereye isabet ettiğini bilmediğinden sadece istediği uzağa ulaşamadığı üzerinde takıntı yapar. Bu takıntı bir noktadan sonra saplantıya dönüşür.
* “Yaz yaz nereye kadar?” çıkmazı: Yazmanın belirlenmiş bir hedeften yoksun olması yazarı böylesi bir çıkmaza sürükler. Bu çıkmaz sokaktan geriye dönmek ise başlı başına bir çiledir.
* “Yazdıklarımın maddi-manevi karşılığı nerede?” hesaplaşması: Yazmak inşaatta çalışmak, amelelik yapmak, gün boyu ağır yük kaldırmaktan daha kolay bir uğraş değildir. Buna rağmen toplumda meslek olarak değil de bir hobi gibi algılanır. Bunun sonucu harcı âlem bir meşgale muamelesine maruz kalmaktır. Bu durum bile kimi yazarları kalemi kırmaya ikna eder.
* Yazmakla hiçbir şeyi değiştiremeyeceği yılgınlığı: Tek bir cümleniz bile tek bir saman çöpünü yerinden oynatamamışsa yazarlığınızdan endişe duymaya başlarsınız.
* “İyi de niye burada?” kompleksi: Kişinin yazdığı yeri kendine yakıştıramaması, yerini yadırgaması. Bunun birçok sebebi vardır. Fakat en önemli sebebi yazdığı yerde diğer yazarlarla bir orkestra havası oluşturamamaktır. Her kafadan bir sesin çıktığı, lakin bu sesin anlamlı bir söze dönüşmediği platformlarda kişi yazma kompleksi yaşar.
* “Benim neyim eksik?” isyanı: Kendi çapının yarısı bile etmeyen kalemlerin çok iyi imkânlara sahip olduğu halde kendisinin bunun çeyreğinden bile yoksun olması kişiyi kaleyi terk eder gibi kalemi terk etmeye götürür.
* “Kıymetim 1 tatbikatı fiyaskosu”: Eserlerinin halka açıldığı tören ve imza günlerinde okuyucular tarafından teveccüh görmediğinden kıymetinin olmadığı hissine kapılarak, kapıyı hızlıca çekip çıkarak yazı serüvenini noktalamak.
* “Benden daha iyisi olamaz kaprisi”: Kendisinden daha iyisi olduğunu kabullenmek zorunda olduğunda şansına küserek yazarlığın olmadığı başka sokaklara taşınmak.
* “Okunmuyorum” endişesi”: Kendisini okuyan kişiyi her saniye bir ekrandan izlemek isteyen kimi yazarlar bunu başaramayınca kendisinin okunmadığını ve boşuna yazarak ömür tükettiği zehabına kapılıp bunu endişeye dönüştürebilir.
* “Hem okudum hem yazdım, yalan dünya senden bezdim; ya da Sait Faik pişmanlığı”: Sait Faik’in yazarlıktan bunalıp kalemini kırması ve kısa bir süre sonra kırdığı kalemin ucunu cebindeki çakı ile yeniden açması şeklinde yaşanan bir gelgittir. Kişiyi abartıya sevk edip, “Yazmasaydım delirecektim” seviyesine getirir.
* “Millet başka âlemde, halk okumuyor” yaklaşımı: Yazdığı şeyin halkın gündeminde nokta kadar yer kaplaması neticesi kendini kötü hisseden yazarın çaresizliğidir. Elinden gelse herkesin okuması için kanun hükmünde kararname hazırlamak ister. Buna gücü yetmediğinden, “Bu halk yazmaya değmez” diyerek küsüp köşesine çekilir.
Hiçbir şey konuşmak istemeyen kişinin mazeretine gelince, kusura bakmayın bu konuda hiçbir şey konuşmak istemiyorum. Zira ben yazacağımı yazdım!
Hüseyin Akın
Kaynak: https://www.milligazete.com.tr/makale/15233772/huseyin-akin/ben-yazacagimi-yazdim