Anlam ve Allah

Allah insanlara önce anlamı ve anlam verebilmeyi öğretti. Allah insanları yarattığında diğer varlıklara göre farkını anlam verebilme yeteneği olduğunu buyurdu. Yaratılan her şeye bir anlam veren Allah, insana da anlam verebilme gücü bahşetti. Öğrettiği her kelimenin bir anlam dünyası vardı. İnsanlar anlam vererek var oluşlarını kanıtladılar ve sürdürdüler.

“Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti. Sonra bunları meleklere gösterip “Sözünüzde doğru iseniz şunların isimlerini bana söyleyin” dedi.

 “Seni tenzih ederiz! Bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. En kâmil ilim ve hikmet sahibi şüphesiz sensin” cevabını verdiler.

“Ey Âdem! Bunların isimlerini onlara bildir” dedi. Onlara bunların isimlerini bildirince de “Size ben göklerin ve yerin gizlisini kesinlikle bilirim; yine sizin açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilirim demedim mi!” buyurdu.” (Bakara- 31-32- 33)

“Lafzen, “bütün isimleri”. Bütün dilbilimcilere göre isim terimi, “bir maddenin, bir eylemin veya bir niteliğin bilgisini temsîl eden ayırd edici ifadeler”e (Lane IV, 1435); felsefe terminolojisinde ise “kavram”a işaret eder. Buradan hareketle, “tüm isimlerin bilgisi”nin, bu anlam örgüsü içinde, mantıkî tanımlama ve dolayısıyla kavramsal düşünme melekesine delalet ettiği sonucuna varabiliriz.” (Muhammed Esed meal- yorum)

İsim koymak demek; varlık aleminde insanın karşılaştığı her an içindeki obje, imge, olgu ve algılara anlam verebilmektir. Anlam verebilmek veya isim koymak kelimelerle mümkündür. Allah insana anlam vermeyi öğretti, öğrettiği her kelimenin bir anlam dünyası vardı. Nuri Pakdil’in deyimiyle “İnsanın ödün vermeden savunması gereken bir gerçek var: Kendi anlamı.” İnsanlar dünya hayatı boyunca anlam vererek yaşayacak, mücadele edecek ve ölecekler.

Kelimeler varlığımızın işaretidirler. Kelimelerle olan ilişkimizin boyutu, derinliği, estetiği ve zenginliği bir varlığımızın değerini de ortaya koyar. Kelimelerle konuşuruz. Kelimelerle yazarız. Kelimelerle düşünürüz. Kelimelerle savaşırız. Kelimelerle savunuruz.  Kelimelerle medeniyet yolculuğunda yol alırız. Kelimelerle yüceliriz. Kelimelerle severiz. Kelimelere sahip çıkan, kelimeleri zenginleştiren, üreten, yenileyen insan, toplum, devlet ve medeniyetler varlıklarını devam ettirebilmişlerdir.

Allah varlık mücadelesinde insanın anlam verebilmesi için dayanacağı temel ilkeleri öğretti. Bu ilkelere göre anlam verirse hakikate ulaşacak ve yeryüzünde kulluk vazifesini yerine getirmiş olacak ve cennete de nail olacaktır. İnsanın anlam verirken dayanacağı temel ilkeler şunlardır:

  • İnsan ilk yaratılış aleminde Allah’a söz vermiştir.(Araf- 172)
  • İnsan Allah’ın verdiği emaneti yüklenmiştir.(Ahzab- 72)
  • İnsan Allah’a kulluk etmesi için yaratılmıştır.(Zariyat- 56)
  • İnsan Allah’a karşı sorumluluklarını yerine getirip getirmediğine ilişkin imtihan edilmektedir.(Bakara- 155)
  • Allah insanı yeryüzünde halifelik misyonu yüklemiştir.(Bakara- 30)

İnsan ilk anlamı cennetten düştüğünde, dünyaya indirildiğinde veya cennet makamından işlediği yasak fiilinden dolayı makamı değiştirildiğinde verdi. O ana kadar yaşadıklarına henüz anlam vermemişti. İlk düşüş ilk anlam oldu. Âdem bir anda hayatında değişen duruma anlam vermeye çalıştı. Neden birden ayıp yerleri göründü? Halinde, durumunda, konumunda neden değişiklik olmuştu? İnsanın kendi kendine sorduğu ilk soru bu oldu. Anlam mücadelesi başlamıştı.

İnsanlar anlam vermeyi terk ettiklerinde düşünmeyi de terk etmiş oldular. Bunun yerine cehaleti, akletmemeyi, atalar dini, alışkanlık, gelenek gibi anlayışlara yaslanarak hakikatten uzaklaştılar.  İnsanı düşünmeye, akletmeye, yorumlamaya, çıkarım yapmaya davet eden Allah insanın düşüşleri üzerine anlam vermeye çağırdı. Tarih boyunca peygamberler büyük düşüş yaşayan topluluklara gönderildiler. İnsanın içindeki vahiy akıl, dışındaki vahiy ise peygamberler aracılığıyla gelecekti.

Bazı peygamberler insanın doğru ve sürekli anlam verebilmesi için kitabi vahiy ile gönderildiler. Son peygamber Hz. Muhammed(sav) ile bu vahiy tamamlandı. Kıyamete kadar insanların anlam verebilmeleri için değişmeden varlığını devam ettirecektir. Kur’an-ı Kerim bir anlam kitabıdır. İnsanın yön aradığında, istikamet belirlemeye çalıştığında, taraf olmaya zorlandığında, seçim yapmak durumunda insana rehberlik etmektedir. Tarihin ortaya koyduğu birikimi okumaya ve anlamaya çağırır.

Peygamberler Allah’ın insana yüklediği anlamı teorik ve pratik olarak yaşatan seçilmiş insanlardır. “Peygamber; anlamıdır insanın, anlamıdır yeryüzünün…” der, Fethi Gemuhluoğlu. Peygamberlerin gönderildiği toplumlar anlam vermeyi terk eden ya da yalan, aldanma, cehalet, sapkınlık ile anlam dünyasını değiştirenlerdi. Allah’a ortak koşan toplumların ortak özellikleri Allah’ın gücü, iradesini başka varlıklara ve güçlere yönlendirmeleri olmuştur. Anlam yükledikleri varlıklar ve güçler yüklenilen anlamlardan uzaktırlar.

İnsanların tarih boyunca atalar dini ve gelenek üzerinden yanlış yollara girdikleri görülmüştür. Atalar dini ve gelenek ile anlamı dondurmakta, içini boşaltmakta, yorumu engellemektedir.

Yeryüzünde insan her an bir iş ve oluş üzerine üzeredir. Yapılan her işin söylenen her sözün atılan her adımın bir anlamının ve değerinin olmasını ister. Ancak ne yazık ki insanların çoğunluğunun düşünceleri ve amellerinin anlam ve değeri yoktur.  İnsanların en büyük şikayeti bu dünyada yaşadıklarının bir anlamı olmamasıydı. Hiçbir şeyin anlamı yok, denildiğinde insanın sonu gelmiş demektir hiçlik denizinde boğulmaktadır. Anlam vermeyi tükettiğinde kendi tükenişinde hazırlamış olmaktadır.  Yalnız insanlardan kim ki bir işi Allah rızası için yapar ve Allah da o işten razıdır, işte o iş ve amel anlamlı ve değerlidir.

İnsan ile Allah arasında her daim var olan kesintisiz bir iletişim var. Fıtrat, Vicdan ve Kalp ile İnsan’ın anlamadığı, merak ettiği, çözmek istediği, yorumlamak istediği, üstesinden gelmek istediği ve nefs-insan düşmanlarından nasıl korunacağına dair her şeyin cevabı bu iletişim içinde yer almaktadır. Bu seslere, çağrılara ve cevaplara kulak verip vermemek insana kalmış.

İnsanın içinde her daim bir anlam boşluğu bulunur. Bu boşluğu doldurmayanlar veya dolduramayanlar büyük bir anlam krizi ile baş başa kalırlar. İnsanların en büyük şikâyeti bu dünyada yaşadıklarının bir anlamı olmamasıydı. “Hiçbir şeyin anlamı yok.” denildiğinde insanın sonu gelmiş demektir. Hiçlik denizinde boğulmaktadır. Anlam vermeyi tükettiğinde kendi tükenişinde hazırlamış olmaktadır.

Allah kendi varlığının anlam suretinde insanlara bildirmiştir. Anlam verebilen, anlamı bulabilen, anlamı arayan; hakikati arar ve bulmaya çalışır. İnsan bir anlam yüklenerek yaratıldı. Kendisine yüklenilen anlamı taşımak, bulmak, artırmak, yenilemek ile görevlidir. Yaşadığı her an anlam vermekle geçer. Hayat’ın temeli Anlam’dır. Yaşamın diğer tüm değerleri Anlam’dan kaynaklanır ve Anlam’dan beslenir. Bir şeyin değeri taşıdığı Anlam ile ölçülür. Taşıdığı Anlam; eğer Allah’a- hakikate- dengeye götürüyorsa işte asıl olan odur. En büyük savaş; Anlam savaşıdır. Bu savaşı kaybeden, bütün savaşları kaybeder.