Gençliğin Hakk’ta Yürüyüşü

Ashab-ı Kehf gençliği; Allah’a imandan vazgeçmeyip, putlara itaati reddederek, ‘iktidarı elinde bulunduran azgınlığa’ başkaldırarak, hem bütün varlıklarından vazgeçerek iman ve idealleri uğruna mağaraya sığınmışlar, hem de bundan önce Allah’a sığınarak içine düştükleri durumdan bir çıkış yolu bulmak için O’na dua ile yönelmişlerdi.

Kehf gençlerini değerli kılan da bu tavırdır. Çünkü Allah: “(Ey Muhammed!) De ki: ‘Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin!’ Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.” (Furkân 77) buyurarak dua edenlere verdiği değeri ifade etmekte, duayı terk edenlerin başına gelecek felaketleri de açık bir ifade ile beyan etmektedir.

Hz. Peygamber; Dua ibadetin özüdür”  buyurarak konuya dikkat çekmektedir. Dolayısıyla gençliğin dua kültürünün geliştirilmesi ayetlerin öğütlediği önemli hususlardandır.

Hakikaten onlar Rablerine inanmış gençlerdi; Biz de onların doğru yolda yürüyüşlerine katkıda bulunduk.” (Kehf 13) ayetinin, gençleri Allah’a inanan gençler olarak tanımlaması ve onlar için “onların doğru yolda yürümelerine katkıda bulunduk” ifadesi üzerinde önemle durmalıyız.

İmandır o cevher ki ilahî ne büyüktür.

İmansız olan paslı yürek sînede yüktür.”

Mehmet Akif Ersoy’un da ifade ettiği gibi Allah’a imanın ve iman sorumluluğunun gerektirdiği sâlih ameller olmadığı sürece hayatın bir anlamı olmayacaktır.

Bu mesajdan yola çıkarak, gençliğe imanı sevdirmek ve iman şuuruyla birlikte Allah’a karşı sorumluluk duygusunu da vermek gerekir.

Muhtelif ayetlerde iman ile birlikte sâlih amelin zikredilmesinin sebeplerinden bir tanesi de; “inandım” demenin yeterli olmayacağı ve imanın “sorumluluk” gerektirdiğini öğretmektir.

Buradan hareketle, Allah’a imanın kazandırdığı sorumluluk şuuruyla ideal sahibi fedakâr bir gençlik yetiştirmek ve bu ideal için çalışmak sizin amacınız olmalıdır.

Çağımızın belki de en acı manzarası kitlelerin; duyarsız, değersiz, gayesiz, ruhsuz, kimliksiz, kişiliksiz yığınlara dönüşmekte olduğudur.

Biz sorumluluk bilincine sahip, ideal bir gençlik duygusu fertleri olarak bu olanlara seyirci kalamayız.

Muhafazakâr kesimlerin Müslümanca bir şahsiyeti inşada sergilediği yılgınlık ve yorgunluk, üretkenlik açısından yaşanan verimsizlik, fedakârlık ve samimiyete dair zaaflarımız, ilişkilerin menfaat zeminine kayması gibi tıkanıklıkların bizi kaygılandırmıyor olması felâketten başka bir anlama gelmemektedir.

Ülkemiz Müslümanlarının yapısal ruh, heyecan ve disiplini kaybetmeleri; çalışmalarının bereketini neredeyse asgari noktaya indirmiştir.

Bu nedenledir ki şahsiyeti inşa etmenin zorlu bir süreci, çetin bir sınavı ve ağır bir bedeli vardır. Bu bedeli davet ve tebliğ çağrılarıyla alın teri olarak ödemeye hazır olmalısınız.

Tarihsel anlamda yaşanan birçok sosyal ve psikolojik hadise genel anlamda insanda olması gereken fıtri kaliteyi düşürmüştür. Yaşanan bu kalite sorunu doğal olarak her birimize bir şekilde bedel ödettirmektedir.

Onların kalplerini metin kıldık. O yiğitler (hükümdar karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: “Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir.

Biz, O’ndan başkasına ilah demeyiz. Yoksa and olsun ki saçma bir söz söylemiş oluruz.

 Şu kavmimiz, Allah’tan başka ilahlar edindiler. Bari ilahları konusunda açık bir delil getirseler (Ne mümkün!).

Öyle ise Allah hakkında yalan uydurandan daha zalim kim vardır? (Kehf 14-15)

Ayetlerde; Allah’a gönülden iman eden gençler için imanı kuru bir inanç olmaktan çıkarıp tam bir güven ve teslimiyetle Allah’a bağlanma gerekçeleri vurgulanmaktadır.

Ashab-ı Kehf gençlerinin mesajı müslüman gençler aracılığı ile günümüz gençliğine çok dikkatle iletilmelidir.

 Bu gençler; Allah’ın gökler ve yeryüzünde her şeyi sevk ve idare ettiğini, azgın melikler ile tebaalarının ise hiçbir delile dayanmadan sahte ilahlara kulluk ettiğini, bu yanlışta ısrar edenlerin de zâlim olacaklarını yüzlerine haykırmışlardır.

Allah bunları yiğitçe ifade eden gençlere, kalplerini toplu vurdurarak birlik ve beraberlik sonucunda oluşan büyük bir cesaret lütfetmiştir.

İnşallah iman etmiş dava kardeşleri olan günümüz müslüman gençleri bu haykırışlara mazhar olacaktır.

Ashab-ı Kehf gençleri için, sonu ölüm olan bir trajedi zafere dönüşmüş ve kıyamete kadar unutulmayacak bir örneklik sergilenmiştir.

Zira insanlar, hizmet edecekleri bir davaya kendini adayarak bayağılıktan sıyrıldıkça daha çok insan olur ve ideallerine o derece yaklaşırlar.

Hassasiyetlerin aşındığı, irtibat ve ilişkilerin azaldığı, ifsadın yaygınlaştığı ve akabinde karmaşa ve belirsizliğin arttığı günümüzde, modern hayat tarzı ve tüketim anlayışı gibi bayağılıkların insanların önüne ‘kıymet’ olarak konduğu ve bunu içselleştirenlerin ‘kendini boşlukta hissettiğini’ acı bir şekilde gözlemliyoruz.

Takva ve tevazu yerine, tüketim endeksli müstağnilik ve kibrin artmasının; insanları huzursuz, depresif ve mutsuz ettiğine şahit oluyoruz.

Zorluklara karşı tahammülsüz, doymayan ve şükretmeyen bir insan profili ile karşı karşıyayız.  Özellikle iman zafiyeti yaşayan milyonlarca genç sürekli sıkıntılı bir ruh hali içinde. Sağlıklı bir şahsiyet gelişimini bir türlü realize edemiyoruz.

Bunun sebeplerine eğildiğimizde; Emeviler ile başlayan saltanat süreci, Haçlı Seferleri, Moğol katliamları, bâtıni hareketler, iki büyük dünya savaşı, batı emperyalizminin yayılması, modernizm, bilgi kirliliği, bireyselleşme, ulus devletlerin korku ve yıldırma politikaları gibi etkenlerden oluşan geniş bir manzume ile karşı karşıya olduğumuzu görmekteyiz. Bunlar, müslümanlar açısından sağlıklı bir şahsiyetin gelişimini olumsuz yönde etkileyen dış unsurlardır.

Toplumu kuşatan bu duruma karşı ‘ibadet ve dava bilincine sarılmamız gerekirken’ menfaat ilişkilerine dayalı, her şeyi mubah gören bir anlayışın arttığı bir vasatta haramlara karşı duyarsızlığın yaygınlaştığını görüyoruz.

İş, kariyer, makam ve mevki gibi dünyevi değerlerin asli hedef haline geldiği günümüzde, İslâm’ın hayata kattığı değer fark edilemiyorsa bariz bir gerileme yaşandığını tespit etmemiz gerekir.

Kadın ve erkek tesettüründe yaşanan zaaflar, sadelikten uzaklaşma hali, takvanın değil de dış görünüşün daha değerli olduğu anlayışına karşı ahiret odaklı hayat bilincini yaygınlaştırmalıyız.

Bu anlamda doğal olan, herkesin yaptığı değildir. Bizim açımızdan belirleyici olan Hz. Peygamber(a.s.)’ın örnekliği olmalıdır.

Kur’an, şahsiyeti vahiyle inşa ve doğru düşünebilme sürecinin iman ile istikrar bulmasını ister. Ancak iman yalın bir tasdik değil; ibadet, ahlak ve eylemi belirleyen bilinçli bir tercihin adıdır.

Allah’a iman sözde kalacak bir olgu değildir. İman; amel, aksiyon ve Hakk’a gönülden bağlılık gerektirir. Pek tabii ki; ibadetin hâlisi, ahlâkın güzeli ve eylemin salih olanı imandan kaynaklanır ve tüm bunlar mü’minin şahsiyetini oluşturur.

 

Toplumda bir kesimin; Allah’a inandıklarını beyan edip, Allah’a karşı en ufak bir sorumluluk duymadıkları ve böylece deizme yönelimin konuşulduğu şu günlerde, bu ayetlerin günümüz gençliğine verdiği mesajlardan biri de ‘sorumsuz bir imanın hem kabul görmeyeceği hem de fayda getirmeyeceğidir’. İfsadın meşru görüldüğü bir kuşatılmışlık içinde ‘bayağı’ bir hayatın gençlere adeta dayatıldığı günümüzde durduğunuz yer ciddi bir önem arz etmektedir.