Medeniyetlerin Varoluşu İçin İki Koşul: Meydan Okuma ve Cevap Verme…
Arnold Toynbee’nin medeniyetlerin varoluşu için söylediği bu iki koşul insan hayatın ilgilendiren her alanın vazgeçilmez koşuludur. Bunlar; meydan okuma ve cevap vermedir.
Meydan okuma ve cevap verme Allah- İnsan, İnsan- İnsan, Doğa- İnsan ve Teknoloji- İnsan ilişkilerinin de temelidir.
1- Meydan Okuma:
İnsanın Allah’a meydan okuması…
İnsan varoluşundan itibaren çok boyutlu bir meydan okuma ile karşı karşıyadır. Bazen kendisi meydan okur, bazen insana meydan okurlar. İnsan hayatında en büyük meydan okumayı Allah’a karşı yapar. Sahip olduğu güç üzerinden ilahi güce ulaşacak kadar kendini üstün görmeye başlar. Allah’ın varlığı, birliği, ölümden sonraki diriliş, yaratıcı iradesi ve hüküm sınırları ile ilgili insanın Allah’a karşı bir meydan okuması vardır. Modern zamanda bu ayartıcı meydan okuma iradesi daha keskin bir şekilde ortaya konmaktadır. Allah’ın varlığının inkarı ile birlikte Allah’a hükmetme sınırları tayin edilmektedir. Allah’ın varlığı vicdani plana hapsedilerek siyaset, ekonomi, eğitim, kültür ve diğer yaşamsal hiçbir alanda müdahale etmesi istenmiyor.
Allah’ın insana meydan okuması…
Allah da insanlara meydan okur. Varlık âleminin uhrevi ve dünyevi boyutunda insana gücünün sınırlarını bildirir. İnsana bir varlık alanı ve sınırları tayin eden Allah, insanın sınır aşma, inkar etme, kendini ilahlaştırma gibi ameliyelere girdiği zaman insana meydan okur. “Ey insanlar! Size bir misal verilmekte; dinleyin onu: Allah’tan başka kendilerine yalvarıp yakardıklarınız var ya, hepsi bunun için bir araya gelseler bile bir sinek yaratamazlar! Hatta sinek onlardan bir şey kapsa, onu dahi ondan kurtaramazlar. İsteyen de âciz, kendinden istenen de!” (Hac Suresi- 73) İnsana gücü ve sınırlılıkları hakkında sürekli hatırlatmada bulunur.
İnsanın yaratılışından itibaren şeytanın da Allah’a karşı bir meydan okuması vardır. İblis önce itiraz etmiş, ardından inkara saparak Allah’a meydan okumuştur. “İblîs dedi ki: “Bundan böyle benim sapmama izin vermene karşılık, ant içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın. Allah buyurdu: “Haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım!” (Araf Suresi/ 16-17-18)
İnsanın tabiata meydan okuması…
Elde ettiği güç ve imkânlarla tabiata boyun eğdirmeye ve ona hükmetmeye çalışır. Buna karşın tabiat, ilahi Sünnetullah’a bağlı olduğu için bu meydan okumaya kendi hakikatleri içerisinde bir meydan okuma ile cevap verir. İnsan tabiatın oluşturduğu sınırlılıkları aşmak için tabiatı boyun eğdirmeye çalışır. Tabiat ile uyum ve işbirliği değil sömürü, yıkım, kirlenme ile tabiatı yok oluşa götürmektedir. Tabiatı kendisini sınırlayan, belirli alanlara mahkûm eden, özgürleşmesinin önünde engel olarak gören insan tabiata karşı bir meydan okuma iradesini değişik vesilelerle gösterir.
İnsanın insana meydan okuması…
İnsan kendini önce diğer insanda sınamaya çalışır ve bu ilişkisini hâkimiyet mücadelesine dönüştürür. Hakim olarak hükmetmek, dönüştürmek, değiştirmek, ezmek ve yok etmek ister. Buna karşın bazı insanlar bu bozguncu meydan okumaya karşı başka bir bozguncu meydan okuma iradesi gösterirken bazı insanlarda insanlığın hakikat çizgisinden sapan bu insanlara karşı ıslah edici inşa edeceği adalete çağırıcı bir rol üstlenir. Medeniyet ve dinlerin var oluşunda aynı çizgi hâkimdir. Hakim güç ve ideolojilere karşı bir meydan okuma her zaman mevcuttur. Bu medeniyetleri var eden ana dinamiktir. İslam var oluş olarak batıl medeniyetlerin tümüne meydan okur. Bu tarihsel süreklilik devam etmektedir. Meydan okuyacak bir medeniyet yoksa o medeniyetin varlık sebebi ortadan kalkar.
Teknolojinin insana meydan okuması…
Günümüzde özellikle modernleşme süreci ile karşımıza çıkan farklı bir meydan okuma adına eşya- teknoloji denilen sürece karşı oluşacak olan meydan okumadır. İnsan şimdiden eşyaya- teknolojiye teslimiyetini ilan etmiş durumdadır. Henüz teknolojinin meydan okumasına cevap verecek bir iradeye sahip değildir. Çünkü bu sürecin kendisi ve geleceği için ne anlam ifade ettiğini henüz anlamamıştır. Teknoloji üreterek hükmettiğini sanır ama ürettiği teknoloji ona hükmetmeye başlayacak ve ona karşı açık bir savaşa girecektir. Teknolojinin de bir ruhu ve dili vardır ve insana karşı da büyük bir meydan okuma gerçekleştiriyor. Ancak insan bu meydan okuyuşa karşı bir tepki vermekten kaçınıyor.
2- Cevap Verme
İnsanın Allah’a cevap vermesi…
İnsan var oluşsal olarak her daim sorular sorar. Gördüğü, duyduğu, hissettiği, dokunduğu, kokladığı, tattığı her nesne hakkında soruları vardır. İnsanın Allah’ın soruları karşısında ürettiği cevaplar bazen isyanın, bazen imanın sonucudur. Cevapları bir ömür boyu sürdürür. Çünkü Allah’ın soruları hiçbir zaman tükenmez. İnsanın verdiği cevaplar medeniyet yolculuğunun kilometre taşları olur. Bu cevaplar aynı zamanda kendi inandığı din ve ideolojiyi de şekillendirir.
Allah’ın insana cevap vermesi…
İnsan en çok soruyu Allah’a yönlendirir. Allah bu soruları bazen direkt insana cevap vererek, bazen peygamberler aracılığıyla, bazen gönderdiği kitaplarla, bazen tecrübi birikimle, bazen doğa ile cevap verir. Allah insanlara cevap vermekten bıkmaz. İnsanın hidayete ve hakikate ulaşabilmesi için en küçük misali vermekten çekinmez. Cevapları insanın bulunduğu çağ, akıl, yaşam seviyesine göre verir.
İnsanın insana cevap vermesi…
İnsanın sorularının ilk muhatabı annedir. Anneler çocukların bitmek tükenmeyen sorularına cevap yetiştirmeye çalışır. İnsanın kendisinin nasıl yaratıldığından başlayarak doğduğu bu alemi iştiyakla tanımak istemektedir. İnsanın insana cevabı; aile, arkadaş, toplum, devlet ve medeniyetler düzleminde devam eder. İnsan her an bazen yeni bir durum ile karşı karşıyadır, bazen de geçmişten bugüne suyun suya benzerliği gibi bir benzerlik içinde sorularına, sıkıntılarına, krizlerine, kaoslarına cevap arar. Alem içinde bazen aynı, bazen yeni sorulara cevap verebilenler medeniyet kurucu iradesine sahip olanlardır. Cevap vermeyenler, cevapları geciktirenler, cevapları erteleyenler medeniyet kuramazlar. Müslümanlar çağımız dünyasında sorulan sorulara karşı yetersiz kalmışlar, cevap verememişler, cevap vermekten kaçınmışlar ve cevap vermeye tenezzül dahi etmediği haller oluşmuştur.
Tabiatın insana cevap vermesi…
Tabiat ile insan arasında her daim aktif bir ilişki vardır. İbn Tufeyl’in Hay Bin Yakzan eserinde gördüğümüz gibi insan tabiata sorular yöneltir. Tabiat içerisinde ve işleyişinde insanın bütün sorularına cevap vardır. Tabiat bu cevapları kendi benliğinde saklı tutar.
Teknolojinin insana cevap vermesi…
İnsan varlık aleminde ilk defa kendi ürettiği, biçimlendirdiği, hükmettiği teknoloji karşısında bir gerilemeye ve teknolojiyi yüceltme ameliyesine girmektedir. İnsan artık bilgiyi teknoloji ile kaydetmetedir. İnsanın hafızası artık teknoloji olmuştur. Bilginin depolandığı teknoloji insanın birincil referansıdır. İnsan artık hafıza ve kitaplar ile bilgiyi taşımamamaktadır. Teknolojiye yüklediği bilgiyi ihtiyaç halinde en hızlı bir şekilde kullanabilmektedir.
Bu ilişki ileride teknolojinin bizzat bunu insana karşı kendini konumlayıp konumlanmayacağını göreceğiz. Teknoloji bilgiyi belli güç merkezlerinin müdahalesine rağmen insanlık için soruların ve cevapların yayılabildiği bir mecra hüviyeti kazanmıştır.
Varlık mücadelesinde meydan okuma ve cevap verme ameliyesi devam ediyor.
Dünya üzerinde bu iki tavır istikameti belirleyici kılıyor.
Bu meydan okuma ve cevap verme tavrının dayandığı değerler, düşünceler ve inanışlar insanoğlunun aradıklarının da cevabı olmaktadır.