“Allah’ın yardımı ne zaman?”

Hz.Ömer(ra)in hilafet günleri…
Kudüs’ün fethinden sonra Hz.Amr b. As (ra) komutasında bir ordu Mısır’ın fethi için yola çıktı…
İlerleyen İslam ordusuna bir türlü fetih nasip olmuyordu… Komutan Amr, Hz.Ömer’e bir mektup göndererek bir yardım talebinde bulundu… Halife Ömer takviye kuvvet ile birlikte bir de mektup gönderdi.. . Kaleme aldığı mektupta hem başarının gecikmesini sorguluyor hem de önemli uyarılarda bulunuyordu… Hayati öneme haiz bu mektubun özetini şöyle ifade edebiliriz…
-Ey Amr, Mısır’ı ele geçiremeyişinize çok şaşırıyorum… Bana kalırsa hedefe ulaşamayışınızın sebebi onlar gibi dünyayı sevmeye başlamanız ve bir takım bidatler icat etmenizdir… Allah Teala ancak niyeti halis olan kişilere yardım eder… Mektubum eline geçtiğinde bir hutbe irat et ve askerlerine düşmanla halis niyetle hareket ederek savaşmaya, bunu yaparkende sabır ve metanet göstermeye teşvik et… Onlar sanki bir tek kişiymişler gibi yekvücut olarak savaşmalarını söyle… Ordunu cuma günü zevalden sonra harekete geçir… Çünkü o saatte rahmet iner ve dualar kabul olunur… Hep birlikte yüksek sesle Allah’a yalvarınız ve O’ndan düşmanlarınıza karşı size yardım etmesini isteyiniz…
Evet, sadece halifenin göndereceği takviye güçlerine bel bağlamayınız, Allah’ın takviye kuvvetlerinin, gaybi yardımlarının devreye girmesi için kendinizi gözden geçirin uyarısında bulunuyor…
Hz.Ömer(ra) zaferin gecikmesinin arkasında üç noktaya dikkat çekiyor…
Kâfirlere benzemek… Yani dünyevileşmek…
Bidatlarla dini yozlaştırmak…
Ve ihlası yitirmek…
Bu bozulmanın ve savaşla gelebilecek bozgunun önüne
geçebilmek için de şunları öneriyor…
Niyetleri düzeltmek…
Sabır ve metanet…
Yekvücut olmak…
Dua ve iltica ile Allah’a yönelmek…
Günümüzde de ümmet olarak yaşamakta olduğumuz sefalet, esaret, sömürü ve sinmişliği bu bakış açısıyla sorgulamamız gerekiyor…
Gerçekten Allah’ın yardımını yanımıza almadan, güçler üstü güçle iletişim kurmadan nasıl yol alabiliriz?
Görüyoruz ki ilahi inayete nail olmak da bir hakediştir…
Bir sonuçtur… Bu sonucu hasıl edecek süreçleri, sınavları, sorumlulukları doğru idrak etmek gerekiyor…
Allah’ın nusreti ve rahmetinin tecelli etmemesi biz kaynaklı… Topyekün kendimizi gözden geçirmemiz gerekiyor… Toplumsal bir tevbe ve istiğfarı, ıslah ve ihyayı acilen gerçekleştirmemiz bekleniyor… Bireysel ve toplumsal yaşam biçimimize rabbani bir düzenleme, nebevi bir disiplin kazandırmadan hiçbir savaştan başarılı çıkmamız mümkün gözükmüyor…
Umutların zayıfladığı, beşeri takatin tükendiği, insanlarımızın kendini acziyet ve çaresizlik içinde hissettiği şu süreçlerde, Allah’ın gaybi yardımlarına ne kadar muhtaç olduğumuz gün gibi aşikâr… O halde buyurun, Allah’ın gücü ile nasıl güçleneceğiz ?
İşte bunun için bir durum değerlendirmesi gerekiyor…
Bir de duruşumuzu gözden geçirmemiz icap ediyor… Nerede duruyoruz? Nelerin derdindeyiz?
İroni içersede şu tarihi kesiti paylaşmadan satırlarıma son vermek istemiyorum…
1967 Arap-israil savaşında Araplar ciddi bir bozgun yaşadılar… 6 gün içerisinde ağır bir hezimete maruz kaldılar…
O sıra Ezher Üniversitesinde okuyan gençler üstad Muhammed Ebu Zehra’yı ziyaret ediyor ve şu soruyu yöneltiyorlar:
-Efendim, Kur’an-ı Kerim’den öğrendiğimiz kadarı ile Müslümanlarla kâfirler arasında gerçekleşecek savaşta, Allah’ın Müslümanlara melekler ordusu ile yardım edeceği vad ediliyor. Ancak bu son savaşta gördük ki böylesi bir yardım gerçekleşmedi. Bunu nasıl anlamak lazım?
Üstad Muhammed Ebu Zehra:
-Gençler, Allah’ın kitabında vad ettiği gibi meleklerini savaş meydanına göndermesine gönderdi de, gelen melekler duruma baktılar, hangi taraf Müslüman, hangisi değil, belli olmadığı için bırakıp gittiler, diyor…
Bilmem bu tespite ne dersiniz? Sizce de abartılı bir ironi midir, yoksa acı bir gerçek midir?