Aşırı Sakinliğimiz

İçinden geldiğim mücadele geleneğimize baktığımda, geride yarım asrı bulan bir geçmişimin olduğunu görüyorum… Bugünden düne baktığımda kendi adıma şunu söyleyebilir ve şöyle bir tasnifte bulabilirim;

İlk çeyrek asırda yani aksiyon ve eylem günlerimizde sürekli vurgumuz şöyle idi; sakın sükûnet ve suhuletimizi kaybetmeyelim, aklı selimle hareket edelim, sakin bir ruh hali sağlam adımlar atalım… Çünkü gençtik, toyduk,  heyecan dorukta idi, kanımız dikine akıyordu…

Fevri, nefsi, hissi davranışlarda bulunmak, haklı davamızda bizi haksız duruma düşürebilirdi kaygısını taşıyorduk…

Doğrularımızı gölgeleyecek yanlış davranışlara fırsat veremezdik…

Feraset ve basireti elden bırakamazdık… Hikmetli açılımlarda bulunmak,  hedef kitleyi kuşatacak teenni ve tevazu içeren bir dil oluşturmamız gerektiğinin farkında idik…

İtidal ve istikamet sapmasının ileride telafisi mümkün olmayan hasarlara neden olacağını hesap ediyorduk…

Denge ümmeti olarak düzen ve disiplinimizi bozacak çıkışlara, aktiviteleri, aksiyonlara dikkat etmek durumundaydık…

İnsanımıza telkinimiz; ihtiyatlı olalım, sakin hareket edelim, sebat günlerinde gereksiz maceralara soyunmadan, kendi mecramızda emin adımlarla seferimizi sürdürebilmenin gayreti gösterelim…

O yıllarda bizim için en ciddi risk alanlarından biri de aşırılıklara ve asabiyetlere kapılıp biriken gençlik enerjisini heba etmekti…

Sürekli sakin olma vurgusu bu bakımdan zaruri bir uyarıydı…

Gençliğin biriken öfke ve enerjisini bir şekilde kontrol altında tutmak gerekiyordu… Çünkü kontrolsüz güç, güç değildir… Biriken bu güç ve öfkenin sağa-sola zarar vermeden, kırıp-dökmeden toplumsal ıslah hedefine ve salih amele dönüşmesi gerekiyordu… Bu bakımdan aktif ve aksiyoner olmak yeterli değil, aklıselim sahibi olmakta gerekiyordu…

İtidal ve intizam önem arz ediyordu…

Diyeceğim o ki,  o yıllarda benim görevim adeta gençliğin enerjisini teskin ve terbiye etmekti…

Sakin bir ruh hali ile yerinde ve zamanında isabetli adımlar atmaya vesile olmaktı…

Kısacası işim sakinleştirmekti…  Müsekkin ilaç görevi görmekti…

Gel zaman, git zaman o süreçler hızlı akıp geçti… Değişken devranlar, konjonktürel durumlar… Yeni zamanlarda, yeni sınavlarla sınanmaya başladık… İktidar günlerinin yeni imkânlarıyla donandık… Dünya nimetleri ile buluştuk… Mücadeledeki ilk yılların aksiyon, adanmışlık, arınmışlık, azim, aşkınlık ve aşkın yerini atalet ve arzular almaya başladı…

Durum değişti; donukluk ve durağanlık derdine düçar olduk… Eylemsiz, isteksiz hatta iddiasız, idealsiz ve iradesiz hallere düştük…

Diyeceğim o ki, şimdilerde aşırı sakiniz…

Toplumsal yozlaşma, küresel kötülük, insanları tehdit eden kirlilik ve karanlık canımızı sıkmıyor, bizi telaşlandırmıyor…

Kişisel gelecek derdindeyiz… Refah düzeyi daha yüksek yaşamların peşindeyiz…

Bunca olumsuzluğa rağmen hiç bir şey bizi tahrik etmiyor, harekete geçirmiyor… Ne okuduğumuz kitaplar, ne de dinlediğimiz sohbetler…

Ne mazlum coğrafyalarımızın hüzün ve hicrânı… Ne ahiret kaygısı, ne de dava duygusu sakinliğimizi etkilemiyor… Rahatımızı bozmuyor…

Çünkü çok akıllandık (!) Çok tecrübe edindik (!) Çokça tedbirli olmayı keşfettik (!) Artık kimse bizi galeyana getiremez… Manipüle edemez(!) Provoke etmeye gücü yetmez (!)

Neden? Çünkü profesyonelleştik, sonuç pasitleşmekte olsa profesyonelce yaşamları tercih ettik ya…

İşte mücadelemizin ikinci çeyreğinde ise bana düşen görev; tüm gayretim bu aşırı sakinlikten nasıl kurtulabiliriz?

Konfor içeren bu sakinliği nasıl atabiliriz?

Bu bir duyarsızlık mıdır? Dünyevileşmek midir? Dava ve değerlerden uzaklaşmak mıdır?

Bir durum tespiti gerekiyor… Ümmetin bu boyutlarda ki sakinliği ve suskunluğu doğrusu hayra alamet değil…

Bugün acilen sakinliğimizi sonlandıracak uyarıcılara ihtiyacımız var… Yoksa silik ve sinik, donuk ve sönük yaşamların kollarında anlamsız ve amaçsız akibetlerin kurbanı olacağız…

Hülesayı kelam… Kendimize acıyalım… Sakin sakin beklemeyelim… Bir sözümüz, bir eleştirimiz, bir fikrimiz, bir itirazımız olsun…

Ölü toprağı serpilmişlikten silkinelim… Yeniden bir kutlu sefer için doğrulalım… Birbirimizi rahatsız edelim… Rahatımızı bozalım…

Ramazan Kayan