“Çocukerkil” Aileler
Hafta başı yaklaşık 20 milyon çocuk ders başı yaptı…
Haliyle çocuk gerçeğimizle yeniden yüzleşmekte kaçınılmaz oldu…
Gerçekten yeni zamanlarda çocuk sınavımız nasıl seyrediyor?
Çocuklarımızı sınavlara hazırlarken kendi çocuklarımızla nasıl sınandığımızın farkında mıyız?
Kuşkusuz çocuklarımız dünyadaki göz aydınlığımız…
Aynı zamanda kaçınılmaz geleceğimiz ve acı gerçeğimiz… Acı diyorum, neden?
Modern zamanlarda ebeveyn çocuk ilişkisi alabildiğine sorunlu…
Aile ve evlat arasındaki doğal bağ zamanla bir bağımlılığa dönüşürse “evlatkolik”lik bir durum ortaya çıkar… Adeta aile yaşamının varlık sebebi sadece evin çocuğu… Her şey onun için… Her şey ona göre… Her şey onun emrinde… Belirleyici olan artık evin küçük bireyi…
Kendi huzur ve mutluluklarını çocuklarına endeksleyen aileler ciddi bir açmaza kendilerini atmış oluyorlar… Yaşamı çocuğundan ibaret sanan, sadece onun için yaşayan, başkaca hiç bir gayesi olmayan aileler başka gaile aramasına gerek yoktur…
Evet, çocuğa sevgi ve ilgiyi abartıyoruz, aşırıya kaçıyoruz…
Kendi ellerimizle onlara kötülük ettiğimizin farkında değiliz… “Çocukerkil” bir aile sistemine evrildik… Aileler tüm tercihlerini çocuklarının üzerinden gerçekleştiriyor… Tüketimin merkezinde de çocuk var… Çocuğa sınır koymak kimin haddine… Ne öğretmen ne de bir başkası mümkün mü çocuğa yan baksın, dünyayı ona dar ederler… Artık aile, okul kimse ona diş geçiremez, laf edemez…
Kusursuz çocuklarımız olsun adına, çocukları kutsadık…
Dokunulmaz zırhına bürüdük… Dokunan yanıyor…
Bilmiyorum, bu normal bir çocuk severlik midir yoksa çocuk perverlik ya da çocuk perestlik midir?
Korkuyorum bu gidişatın sonu çocukları idolleştirmek adına ikonlaştırmak olacaktır… Taparcasına bir sevgi, aşırı bir bağlılık, çocuklara kötülük, böyle davrananlar içinde bir hastalıktır…
Narsistik kişiler yetiştiriyoruz… Hiçbir ortamı beğenmeyen, boşlukta, yalnız ama alabildiğine kibirli…
Yani şımarık… Dahası bir “kişilik tümörü” oluşuyor…
Besili, başarılı fakat beceriksiz bir nesil geliyor… Travmatik bir kuşak…
Sosyalleştikçe saygısızlaşan, disipline gelmeyen, haddini bilmeyen, hayal âleminde gezinen, davranış bozuklukları ile malul kayıp bir nesil ile sınanıyoruz…
Tabii ki çocuk çocukluğunu yaşası, fakat işi çığırından çıkarmayalım…
Ne katı kuralcılık ne de kural tanımazlık… İşi kıvamında tutalım ki, kayıp kuşaklarımız olmasın…
Aşırı ilgi maraz getirir…
Tepemize çıkardığımız çocuklar, hoyratça tepiniyorlar…
Bilgili ama beceriksiz… Bön… Kararsız… Güvensiz… Zeki ama zor bir nesil… Sorumsuz ve saygısız… Doyumsuz ve duyarsız…
Benim çocuğum harika, dahi, farklı, emsali yok anlayışı çocuğu hayatın doğal akışından koparıyor…
“Ben çektim çocuğum çekmesin”, “Ben görmedim bari çocuğum görsün” anlayışına kurban verdiğimiz kontrolsüz gençler…
Kendilerini çocuk üzerinden tatmin etmeyi keşfeden büyükler… Kimbilir belki de çocuklarımız bizim dışa vuruş halimizdir…
Çocukların başarı veya başarısızlığını kendi öz değerimizin bir yansıması olarak görüyoruz…
Başarı çocuklar yetiştirmek ideali ile habire stresli bir yaşama mahkûm kalıyoruz…
Bunun sonucu olarak başarıyla zehirlenmiş, sınavlarla tutsak alınmış bir neslin vebalini taşıyoruz…
Unutmayalım ki, bu çocukları biz yaratmadık… Bunlar bize emanet… Yaratılanı Yaratan’dan dolayı severiz, ancak bu sevginin de bir sınırı, bir ahlakı vardır…
Hiç kimseyi Allah gibi sevemeyiz, ancak sevdiğimizi Allah için severiz…
Hz. İbrahim (as) biricik oğlu Hz İsmail’e aşırı düşkün olduğunu için Hz İsmail’ini kurban etme sınava alınmadı mı?
Hz Yakup (as) sevgili Yusuf’una olan düşkünlüğünden dolayı uzun süre yavrusundan uzak kalma imtihanına tabi tutulmadı mı?
Hz. Nuh (as) gemiye binmeyi reddeden oğlunun üzerine titrediği için Allah (cc) tarafından ilahi uyarıya muhatap olmadı mı?
Tüm zamanların en çetin sınavı…
“ Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyunuz…” (Tahrim, 6)