İslami Mücadelenin Seyir Çizgisi
Yıl 1996… Saraybosna’da rahmetli Aliya İzzetbegoviç gençlik yıllarında aktif katılımda bulunduğu Genç Müslümanlar Hareketi’nin Genel Kuruluna katılıyor… Genel Kurulu dikkatle takip ediyor… En son kendine söz verilince kısa bir konuşma yapıyor… O konuşmadan sadece giriş cümlelerini sizinle paylaşmak istiyorum:
“Selamünaleyküm değerli kardeşlerim!
Son dört yılın faaliyet raporunu dinledim, biraz hayal kırıklığına uğradım… Basit gündemler içinde takılıp kaldınız. Şu kadar paket dağıttık, bu kadar para yardımında bulunduk, şu kadar yetim giydirdik… Bırakın bu gündemlerle devlet ilgilensin… Siz fikir üretin, çözüm üretin…”
Bu satırları okuyunca sanki merhum Aliya çeyrek asır öncesinde Türkiye’deki İslami yapıların öncü kadrolarına sesleniyor… İslami oluşumların gidişatına yönelik kaygılarını dile getiriyor…
İslami davetten, insani yardıma İslami hareketin seyir çizgisi üzerinde düşünmeye ve yeniden bir değerlendirme yapmamıza çağrı yapıyor…
Sakın insani yardım yapan kuruluşlarımızın güzel gayretlerini eleştirdiğim anlamı çıkmasın… Yardım kuruşları lazımdır, önemli bir boşluğu dolduruyor kuşkusuz…
Sorun, davetçi kadroların irşad, tebliğ, davet, ıslah çalışmalarından kopup sadece yardım çalışmaları ile yetinmeleri sorunudur… Vicdan rahatlatma, yürek tesellisi olacak bazı etkinlikler ile kendilerini sınırlamalarıdır… “Eksen Kayması” demeye dilim varmıyor fakat araziyi ihmal ettiğimiz acı bir gerçek…
Cemaat ruhundan, STK formatına evrilmek mi desek!?
Cemaat ruhu ve bilinci yüklenmiş bir sivil toplum Müslümanların talebine tekabül edebilir… Sosyal ve kültürel etkinliklerden öte salih amellerdir bizim için zaruri olan… Müslümanlar olarak kendimize özgü ve meşru bir sivil toplum dili ve modeli üzerinde yoğunlaşmamız gerekiyor…
İslami kimlik ve duruşumuza halel getirmeyecek bir çizgi…
Vahyin perspektifi ile her türlü bulanıklık, belirsizlik ve kararsızlıkları netleştirebilecek bir yeterlilik üzerinden yürümeliyiz…
Böylece süregelen sömürü, zulmü ve talanın karşısına dikilmek; adalet, ahlak, özgürlük mücadelesinde mazlumların ve mahrumların vicdanı, umudu ve ufku olmak mümkün olacaktır…
Ancak unutmamak gerekir ki, tabelalarımız amaç değil birer araçtır… Oralarda kendine yer bulduktan sonra, varoluş amaçlarından uzaklaşıp araçları amaçlaştırma, varlıklarını oralara borçlu hissetme yanılgısına düşmemek lazım…
Toplumsallaşalım, sivilleşelim, legalleşelim derken şer güçlerin ifsat ve imhasına bigâne kalıp sadece sosyal alanları aramak tarzındaki bir sonuca razı olmamak gerekir… Yoksa işin kolaylığına kaçmış oluruz… İdeallerdeki hedeflere uzak düşünce, bu defa o güne kadar gelen birikime, mirasa ve geleneğe reddi mirasçı bir anlayışla karşı çıkmak çıkmazına düşülebilir…
Bir yapının ya da oluşumun isminin, tüzüğünün İslami olması onun İslamiliğine yeterli bir kanıt olmadığı gibi isminin farklı olması da birinci derecede sorun değildir. Önemli olan içeriktir, niteliktir…
Sıradan, sessiz hatta silik bir sivil toplum değil tam aksine sessiz yığınların sesi ve sığınağı olacak etkin ve saygın bir yapılanma modeli üzerinden yürümeliyiz…
Her şeyden önce biz bir kardeş toplumuz… Davet çalışmalarımızla yeni kardeşler edinmeliyiz…
Tüm insanlığa potansiyel kardeş gözü ile bakıp ‘’ümmeti davet’in, ‘’ümmeti icabet’’ olmasına nasıl vesile olabiliriz diyerek evrensel bir İslami daveti hedeflemeliyiz…
Yeni bir Elçi gelmeyeceğine göre Elçinin elçisi biz olmalıyız…
Tüm irade, iddia, ideal, insiyatif ve imkânlarımızı bu hedefe teksif etmeliyiz… Davetçi kadroların maruz kaldığı donukluk, durağanlık hatta dağınıklık ruh halinden kurtulmadan değil insanlığın kurtuluşunu hedeflemek kendi kurtuluşumuzu bile riske atmış oluruz… Bizi diri, duru ve dinamik tutacak olan davet çalışmalarımızdaki devamlılık ve kararlılıktır…
Nesillerin uyanış ve dirilişine vesile oldukça dimdik ayakta durabileceğiz… Özgür, adil dünyaların inşasına yol bulabileceğiz…
Dava ve davet yolundaki çözülme, büzülme, çürüme, dökülme dahası bu durumun kanıksanması sanıyorum kendimize yapabileceğimiz en büyük kötülüktür…
Lütfen kendimize acıyalım bir başkasına zaman ayıralım…
“Allah’a yemin ederim ki, senin sayende Allah’ın bir tek kişiye hidayet etmesi senin için kırmızı develere sahip olmaktan daha hayırlıdır.” ( Buhari – Müslim )
Ramazan Kayan