Tanımlar Risalesi
İnsan her an tanımlar ve tanımlanır.
Çünkü tanım, bir varlığı anlamanın ilk adımıdır ve tanımı yaptığı şeyi tanımıştır.
Tanımlamadığı varlıkların resimleri, bilgileri, objeleri, algıları, fikirleri bir an önce tanımlamak için araştırır, inceler.
Kimliğine, mizacına, maddesine, manasına bakar, sonra tanımlar.
Tanım yaratıcı iradenin tezahürüdür.
Bazen filmlerde ve haberlerde geçer; tanımlanmayan cisim yaklaşıyor, diye.
Ne olduğu bilinmeyen, ilk defa karşılaşılan şey tanımlanmamışsa ismi yoktur.
Tanımlanmayan şeyler endişe vericidir, korkutucudur.
Tanımlandığı andan itibaren artık onu tanımış ve bir nevi kendine güveni gelmiştir.
Çünkü tanımladığı şeye karşı artık kendi nasıl koruyacağını veya nasıl duracağını öğrenir, bilir.
Her insan kadar tanım vardır.
İnsanın yaratılışındaki murat odur.
Akli baliğ olmak, şuurlu olmak tanım yapabilme becerisini kazanmaktır.
Tanımlamak sorumluluk almaktır.
İnsanların çoğu bu sorumluluğu almak istemezler, kendi tanımlarını yapmaktan kaçınırlar, korkarlar.
Yanlış tanım yaparım, diye veya yapacağı tanımın sorumluluğunu almak istemediğinden dolayı tanım yapmak istemezler.
Tanım yapmayanlar başkalarının yaptığı tanımlarla yetinirler.
Bu ödünç ve taklitçi tanımlar, insanı kendi özgünlüğüne ve özgürlüğüne gölge düşürür.
Tanımlarda başkasının yaptığı tanım ile tanımlamaya devam etmekte başka bir tanım krizini doğurmaktadır.
İlk yapılan tanım genelde esas alınır ve referans gösterilir.
O şeye başka bir tanımın yapılamayacağı gibi bir algı oluşur.
Bu yönden bakıldığında bir tanımlar statükosu vardır.
Tanım statükosunu aşarak yeni bir tanım yapabilmek çok zordur.
O tanımı insanlar başka bir insana, topluma dağıtır ve herkesin bu tanımlar üzerinde mutabık kalmasını isterler.
Bu tanımlara itiraz edenleri ise anında mahkum etmeye hazırdırlar.
Bu tanım dışında bir tanımın olmayacağına inanırlar.
Tanımların değişkenliğini, eksikliğini veya yanlışlığını kabul etmezler.
Madde ve mana aleminde yapılan bazı tanımlar, insanlar tarafından değiştirilmez ve aynı şekilde kabul görerek kullanmaya devam ederler.
Paulo Coelho’nun Zahir adlı romanında buna güzel bir örnek vardır:
“Bugün bir tren istasyonuna gittim ve öğrendim ki tren raylarının birbirinden uzaklığı daima 143.5 santimetre ya da 4 fit ve 8.5 inç olurmuş. Neden böylesine saçma bir ölçü? Kız arkadaşımdan bunu bulmasını istedim ve işte buldukları: İlk tren vagonlarını yaptıklarında insanlar at arabalarını yaparken kullandıkları aletleri kullanıyorlarmış. Peki vagonların tekerlekleri arasından neden bu kadar uzaklık var? Çünkü arabaların geçtiği eski yolların genişliği bu kadarmış.
Ve neden? Çünkü onların savaş arabaları iki atla çekiliyormuş ve atlar yan yana durduğunda genişlikleri 143.5 santimetreymiş.
Böylece bugün benim bugün gördüğüm, her biri birer sanat eseri olan hızlı trenlerimizin raylarının arasındaki uzaklık Romalılar tarafından belirlenmiş. İnsanlar Amerika Birleşik Devletleri’ne gittiğinde ve orada tren yolları inşa etmeye başladıklarında bu genişliği değiştirmeye gerek duymamışlar ve o şekilde kalmış.”
İnsanlık tarihindeki birçok tanımın kaderi bu şekildedir. İlk defa bulunan bir icada veya varlığa örneğin yeni keşfedilen bir bitki veya yıldıza onu bulan kişinin verdiği tanım temel esas olarak kabul edilir ve kullanılmaya devam eder.
Her tanımın bir ideolojik, dini arka planı vardır ve her tanımda bu dini-ideolojik arka plan kendi rengini, sesini ve ruhunu yansıtır.
Bu nedenle bir tanımı okurken, o tanımı kimin yaptığına, ne zaman yaptığına bakmak gerekir.
Siz bir tanımı kabul ettiğinizde bazen o dini ve ideolojik anlayışı da kabul etmiş olursunuz.
Onun içindir ki her din, ideoloji varlık alanındaki tüm meselelere dair kendi tanımını yapmak ister ve o tanımı hakim kılmak ister.
O tanım ile tanımlamak ve insanların da bu tanım doğrultusunda yaşamasını ve yol almasını ister.
Varlık aleminde şuur sahibi olan herkes tanım yapmaya çalışır. Bu anlamda Allah’ın, insanları, meleklerin ve şeytanların tanımları vardır. Allah tanımların sahibidir. Varlık alemindeki her şeyi tanımlayarak yaratmıştır. Allah’ın katında tanımsız hiçbir şey yoktur. İnsan dışında yaratılmışlar içinde tanım yapabilen varlıklar; melekler ve cinlerdir.
İnsan ilk yaratıldığında melekler, insanların karakterinden hareketle, insanı-ademi tanımlamış ancak Allah onların bu tanımını eksik ve yetersiz olduğunu bildirerek onların bilmediği yönlerin olduğunu bildirmiştir.
Şeytan da yine insanın topraktan yaratılışına karşı, kendi ateş vasfını üstün tutarak kendisiyle insanı karşılaştırılmış ve kendi tanımını insan tanımından üstün görmüştür.
Allah onları tanımlarının eksik olduğunu, içinde yanlışlık barındırdığını göstermiştir. Onlar eksik bir tanım yaptıkları için yanlış tanımışlardır.
Melekler, Allah tanım yapınca onlar bu tanıma itaat etmişler.
Şeytan Allah’ın tanımını karşı itirazın sürdürüp isyankarlardan olmuştur.
Allah’ın tanımı ile insanı tanımlarının kesiştiği, çatıştığı, birleştiği ve ayrıştığı yerler vardır.
Allah insanları yaptıkları tanımlara göre farklı isimlerle tanımlamıştır.
Kafir, zalim, münafık, mümin, müslüman gibi kavramlar insanların hayatta tasavvurların da yaptıkları tanımlara göre şekillenmiştir.
Allah insanların en doğru tanımı yapmak yapması için sürekli insanı uyarır, yönlendirir. Bilgi ile donatır.
Allah’ın insanları en çok uyardığı hususlardan birisi insanların Allah hakkında yaptıkları tanımlara yönelik itirazlardır.
“Ey Kitap Ehli! Dininiz hakkında haddi aşmayın. Allah hakkında, gerçek olandan başka bir şey söylemeyin. Allah’ın Resulü İsa Mesih, Meryem’in oğludur. Ve o, Allah’ın Meryem’e attığı Kelime ve Kendisinden bir ruhtur. O halde Allah’a ve resulüne iman edin. Ve “Üçtür.” demeyin. Buna son verin. Bu, sizin için daha hayırlıdır. Kuşkusuz Allah, tek bir ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Vekil olarak Allah yeter.” (Nisa-171)
Allah’ın varlığı ve birliğine ilişkin insanların hakikati tahrif ile birlikte ortaya koyduğu tanımları, Allah sözüyle- kitabıyla bilfiil olarak düzeltir ve gerçeği de ortaya koyar.
Allah’ın tanımlarının yeryüzündeki metinsel ifadesi kitaplar, kişiler yönden ifadesi ise peygamberler olmuştur.
İnsanın sahip olduğu akıl, bu anlamda tanım gücüyle orantılıdır.
Eğer akıl; tanım yapabiliyorsa o akıl şuurludur, sorumluluk sahibidir ama bir insan tanım yapamıyorsa o sorumluluk sahibi değildir.
İnsanlar içinde Allah’ın varlık alemindeki tanımlarını kabul edenler, bu tanımları reddedenler ve bu tanımları kendi hayatına uygulayanlar var.
İnsan ise yaptığı tanımların yanlış olduğunu kolay kolay kabul etmemektedir, bu tanımları başka insanlara dayatmaktadır, hakim kılmaya çalışmaktadır.
İnsanlar arasındaki mücadelenin en büyük boyutunu tanım savaşları içerir.
Kültürel, düşünsel, siyasal, ekonomik iktidarı elinde tutanlar, bu hakimiyetlerini tanımlar üzerinden sürdürüyorlar.
Meselelere, sorunlara, kavramlara getirdikleri tanımları bütün insanlara dayatırlar.