Sorumluluk Risalesi

İnsan nedir? dersen, ben derim ki; insan, sorumluluktur. İnsanı anlamak ve konumlandırabilmek için anahtar kavramlardan biridir, sorumluluk. Sorumluluk, insan varlığının sebebidir çünkü insan sorumluluklarıyla var olur. Kendisini yaratılışından itibaren sorumlu hisseder. Sorumluluk farklı sözlük kaynaklarında anlamı şu şekilde belirtilmektedir: “Kişinin kendi davranışlarını veya yetki alanına giren herhangi bir durumun sonuçlarını üstlenmesi” veya “Etik ve yönetim açısından cevap verebilirlik, suçlanabilirlik, sorumluluk ve hesap verme beklentisidir.” İnsanın gerçek anlamda var oluşu sorumluluk alması ile başlar. Sorumluluk alması da akl-ı baliğ olma dediğimiz, insanın irade beyan ettiği yaş ile başlar. Akl-ı baliğ olan insan için sorumluluk başlayınca, insana yaptıklarından hesap sorulması ve hesap vermesi de başlamış demektir.

Sorumluluk dairesi vardır. Kendisi o sorumluluğun merkezindedir, sorumluluk halkaları oluşur ve her halka bir başka halkayla kesişir. Sorumluluk dairesinin genişliğinin, daralmasının veya sınırlarının ölçüsü, şahitliktir. İnsan şahit olduğu her şeye karşı sorumludur. Göz, kulak, akıl, kalp, nefis ve ruh insanın içinden dışına, dışından içine doğru varlık kalemindeki her nesne ile bir şahitlik oluşturur. İnsan için her şahitlik, sorumluluktur. İnsan bir kere şahit oldu mu bunu inkar edemez, erteleyemez, unutamaz. Bu şahitlik ile insan artık sorumlu olmuştur, sorumluluk almıştır.

Bütün sorumlulukların birleştiği bir yer vardır. O da tevhiddir. Tevhid, Allah’tır. Tevhid, Allah’a karşı bütün sorumlulukların bileşkesidir. Allah’a varmayan veya Allah’tan hareket etmeyen bir sorumluluk dairesi en büyük sorumsuzluktur. İnsanlar da bu sorumluluklardan imtihana tabi tutulmaktadırlar: Sorumluluklarını yerine getirenler veya getirmeyenler. Sorumluluklarına sahip çıkanlar, gereğini yerine getirenler yücelir, değerlenir. Sorumluluklarına sahip çıkmayanlar ise alçalır, değersizleşir. Allah katında insanların değerlerinin ölçüldüğü takvanın diğer bir adı da sorumluluktur. İnsanlar Allah katında takvalarıyla ölçülürler: Takva ehli olanlar ve takva ehli olmayanlar.

İnsanlar için en tehlikeli şeylerden birisi, sorumluluklarını başkasına yüklemeleridir. Normalde kendisinin yüklenmesi gereken veya ona yüklenen bir sorumluluğu, başkasına yüklemeye çalışır, kendisini sorumlu hissetmek yerine başkasına bu sorumluluk yükler. Kolaycılığa kaçar. Hem kendisini aldatır, hem de başkalarını aldatır. Kendisini kurtardığını zanneder ancak bu zan yalandır. İnsanlar sorumluluğu başka insanlara, şeytana, kurumlara, liderlere, bilginlere, şartlara, imkanlara, kitaplara, çevreye, tarihe, geleneğe yüklemeye çalışır. Bu büyük aldanış, insanı sorumsuzluğa, sorumsuzluk ise zillete götürür.

İnsanların en çok korktuğu şey sorumlu olmaktır. Çünkü sorumlu olmak büyük endişedir, derttir, gözyaşıdır, zorluktur. Sorumluluk bedel ister, fedakarlık ister, can ister, zaman ister. Mülkün paylaşımını gerektirir. Bu sorumluluğu herkes yüklenemez, yüklenmekten kaçınır. Ama insan bu sorumluluğu kabul etti. İnsanın varlık alemi içerisindeki en büyük farkı zaten buydu. Ahzab suresi 72. ayette belirttiği üzere belirtildiği üzere varlık alemindeki diğer yaratılanların kabul etmediği sorumluluğu insan yüklenmiştir. Ama ne yazık ki bu büyük sorumluluğu kendi iradesiyle üzerine alan insanların çok azı bu sorumluluklarını yerine getirirler.

Sorumluluğu kötüye kullanmak da insan için en ifsat edici durumlardan biridir. Sorumluluğu bile isteye üzerine alan insan ne yazık ki süreç içerisinde yüklendiği bu sorumluluğun şuurunu kaybeder, normal şartlarda hakikat ve Tevhid üzere olması gerekirken zulüm ve isyana doğru kaymaya başlar. Elde ettiği konumda veya verilen makamda, kendisine yüklenen ve kendisinin yüklediği sorumlulukların bilincinde olmaz. Şımarır, büyüklenir, sahiplenir, koşulları kendisinin var ettiğini düşünmeye başlar. Her şeyi kendisiyle başlatır ve bitirir. Hiçbir şeyin elinden gitmeyeceğini iddia eder. Sonsuzluk yanılgısına düşer. İmkanların ve olguların sahibi gibi davranır. İnsanın hikayesinin çoğunluğu bu şekilde geçer.

“Bir insanın büyüklüğü, başkaları için çektiği acının büyüklüğü ile ölçülür.” der Nurettin Topçu. Zayıfların, mahrum edilenlerin, ezilenlerin, horlananların, hakları gasp edilenlerin, yurtları işgal edilenlerin, inançları baskı altında tutulanların maruz kaldığı zulümlere karşı çıkmak insanın en büyük sorumluluklarından biridir. Bu sorumluluğu yüklenmek her kişinin kârı değildir, er kişinin kârıdır. Haksızlıklara, zulümlere karşı durmak, sesini yükseltmek, mazlumlarla el ele olmak, onları savunmak ve korumak… Yine sorumluluğun sınandığı en büyük mecralardan biri yetimlerin haklarının korunması ile ilgili Kur’an-ı Kerim’de çok güçlü bir vurgu ve dikkat çekme vardır. Çünkü yetim zayıftır, güçsüzdür ama o zayıf ve güçsüz insanın haklarını korumak, hakkını vermek ve ona karşı sorumluluğu yerine geri getirmek, insanın sınanacağı imanının ya değer kazanacağı veya değer kaybedeceği bir noktadır.

Hz. Muhammed’in buyurduğu gibi her insan bir çobandır ve çoban yönettiklerinden sorumludur. İnsanın yönetim alanı her daim vardır. Aile, işyeri, mahalle, şehir, ülke, fabrika, okul, işyeri vd. Bu yönetim alanındaki sorumluluklarına sahip çıkabilmesi için insanın işe kendisinden başlaması gerekiyor. Kişinin kendi kendini yönetebilmesi, kendini nefsine karşı hakim olabilmesi ve nefsini terbiye edebilmesi en büyük sorumluluk noktasıdır. Kendisine karşı sorumluluklarını yerine getirmeyenler, başkalarına karşı sorumluluklar da yerine getirmezler. Kendine karşı sorumluluklarını ihmal edenler, başkalarına karşı olan sorumluluklarını da ihmal ederler. Onun içindir ki insanın benlik alemi içerisindeki sorumluluklarının bilincinde olması diğer alanlardaki duruşlarını ve bakışlarını da etkileyecektir.

Sorumluluktan kaçmak ve sorumluluk almamak, ne yazık ki insanların en çok yaptığı amellerden biridir. Yaşanan durumun, vakanın, algının, olgunun ve eylemin sorumlusu olarak kendisini görmemeye çalışır. Çünkü sorumluluk aldığı zaman bunun için bir şeyler feda etmek zorundadır. İnsanlar feda etmekten korktukları için sorumluluk almaya yanaşmazlar. Canından, malından, zamanından, kanından fedakarlıkta bulunmak insanlar için en zor şeylerden biridir. Bunu başkası için vermektense, büyük bir bencillik içerisinde kendisine yöneltmeye çalışır ama bu beyhude çabanın bir karşılığı olmadığını gördüğünde ne yazık ki iş işten geçmiş olacaktır. Sorumluluk almaktan kaçındığı şeylerin eninde sonunda onun önüne çıkacağını unutur. Ve bugün yaşadığın şehirde, sokakta, apartmanda… neler oldu? Ve bunlarda senin sorumluluk payın var mı? diye her an kendisini sorgulamalıdır.

Sorumluluklarını unutmak, insanların düştüğü en büyük tuzaklardan biridir. Bu gaflet, cehalet, uyuşukluk hali insan için büyük bir uçuruma giden yoldur. Unuttuğu sorumluluklar için unutmanın, haberim yoktu demenin bir bahane olamayacağını farkında değildir. Unuttum demekle hesapla çekilmekten kurtulamayacağını, bu sorumlulukların hesabının sorulacağını bilmez. Bir ömür boyu bu unuttuğu sorumlulukları farkına varması için Allah insanlara işaretler gösterir, uyarılar yapar. Peygamberler, kitaplar, aydınlar, alimler ile insanın bu derin uykusundan uyandırmaya çalışır. Çünkü ortada var olan bir sorumluluk vardır ve bu sorumluluklar ertelenemez, inkar edilemez, başkasına yüklenemez. Araf suresi 172. ayette, Allah insanlara, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sorup, insanların ise “Evet, sen bizim Rabbimizsin” diyerek yaptığı bu sözleşme, sorumlulukları unuttuk veya bizim bundan haberimiz yoktu dememeleri içindir. Ne yazık ki sorumluluklarını unutan insanlar aynı zamanda başkalarına da sorumluluklarını unutturmaya çalışırlar. Kendilerine sorumluluklarını hatırlatanlara karşı ise şedit ve inkarcıdırlar.

İnsanların birbirlerine karşı yönettikleri en büyük suçlamalardan biri sorumsuzluktur. İnsanın ailesine, akrabalarına, yöneticilere, yönetim kurumlarına olan karşı olan sorumluluklarına sahip çıkma derecesi, o insanın insanlar içindeki konumunu ve değerini de direkt olarak etkilemektedir. Ne yazık ki insanlar kurumsal yapılarda, özellikle devlet kurumlarında büyük bir sorumsuzluk anlayışıyla hareket edebilmektedir. Yüklendiği sorumluluklarını yerine getirmek yerine, bu sorumlulukları ertelemek, başkalarına yüklemek veya geciktirmek ne yazık ki en büyük davranışlarından olmaktadır.

İnsan ve özgürlük ilişkisine en çok anlam katacak ve çerçeve belirleyecek olan kavram; Sorumluluk’tur. Özgürlük; gördüğü- işittiği- hissettiği her olgu ve anlayışa şahitlik eden ve bunlar arasından hakikati görebilme sorumluluğunu taşıyanlardır.

Özgür insan, sorumluluklarına sahip çıkan İnsan’dır. Özgürlük, sorumluluklarını görmezden gelip kendi kendine yabancılaşma değildir. Özgürlük, tevhide- adalete sahip çıkma mücadelesidir. Özgürlük, sorumluluklarına sorumsuzlukla yaklaşmak değildir. Özgür insan, kendine- topluma- dünyaya- çevreye ve bütün bunların toplamı olarak Allah’a karşı her sorumluluklarını bilen- hatırlayan ve koruyanlardır.

İnsanın varlığını anlamlandıracağı en büyük mana sorumluluktur. Kendi varlığını ancak ve ancak sorumluluk dairesi içindeki konumu üzerinden anlam verebilir. Sorumluluklarının farkında olan, sorumluluklarına sahip çıkan, sorumlulukları hatırlatan, sorumluluklarının gereğini yerine getiren insanlar bu dünyadaki var oluşlarının gereğini yerine getirmiş olurlar.

İnsan; sorumluluklarıyla İnsan’dır. Ey İnsan; sorumluluklarına sahip çık.

Gözlerinle gördüğün, kulaklarınla duyduğun, okuduğun, bildiğin, anladığın, hissettiğin her şeyden sorumlusun. Gördüklerini unutma, duyduklarına sağırlaşma,

okuduklarını anla, bildiklerini yaşa, anladıklarını anlat, hissettiklerini paylaş.

Sorumluluklarına sahip çıktıkça, gereğini yerine getirdikçe insanlaşırsın.

Ya Rabbi!

Sorumluluklarımızı bilmeyi nasip et!

Sorumluluklarımıza sahip çıkma gücü ver!

Sorumluluklarımızdan kaçma acziyetini yaşatma!

Sorumluluklarımızı unutmamayı sağla!

Sorumluluklarımızı hakkıyla yerine getirme iradesi ver!

Sorumluluklarını unutanlara hatırlatma şuuru ver!